24 Mart 2009 Salı

Maç seçerken büyük (!) kalmak...

Moda tabir bu şimdi... Galatasaray ve Fenerbahçe maç seçiyorlar. Oysa maç seçmeseler, onlar tüm galaksilerin en büyükleri...

Oturup düşünelim, kimler maç seçiyor başka? Bursaspor, Gaziantepspor, Kayserispor, İstanbul BB, Ankaraspor, Eskişehirspor, Kocaelispor hatta ligin 2. haftasında gördük ki Hacettepe... Neden bu takımları seçtim? Çünkü bu takımlar büyüklere karşı oynadıkları maçlarda hatrı sayılır ölçüde puan alan takımlar ve ligin aşağı kısmında yer almaktalar... Demek ki büyüklere karşı oynadıkları gibi, diğer rakiplerine karşı da oynasalar bunlar da şampiyonluk yarışının içinde olacaklar... Kıyaslayınca bu takımlar nasıl adlandırılıyor? "Anadolu takımları"... Rıdvan Dilmen onlar için "maç seçiyorlar" demedikçe, kimse maç seçtiklerini düşünmüyor. Herkes onları "küçük takımlar" olarak addediyor.

Maç seçmek ile hedef maç sahibi olmak arasında ciddi farklar var. Daha önemlisi bunu görebilmek. Hedef maçlar takımın hedefi doğrultusunda gelişen maçlar olmalı. Yani, gidip Lincoln'ün kendini Almanya'ya ispat amacıyla seçtiği maç Galatasaray'ın hedef maçı olmayabilir. Yani seçilecek maçları takım hedefleri değil de futbolcuların bireysel tercihleri belirliyorsa, hedef maç eksikliği yaşamaya başlayacaksınız demektir. Çünkü, hedef maç sahibi olmanın ön koşulu doğal olarak hedef sahibi olmaktır!

Sonra sorarlar elbette, madem seçtiğiniz maçlarda efsaneler yazıyorsunuz; neden Steau Bükreş ya da Dinamo Kiev maçlarını seçmediniz? Maçın tam da ortasında on kişi kalan rakiplere karşı içeride oynanan maçları, ya da psikolojik olarak karşınıza mağlup gelen ezeli rakibinizi seçmek kolay olduğu için olmasın?

Demek ki dönüşüm söz konusu. Yani sadece büyük maçlara konsantre olmak hikayesi sizi büyük yapmıyor maalesef... "Küçük" dediğiniz takımlara doğru büyük bir değişim, evrim yaşıyorsunuz... Bu da medya pompalı hormonlu "büyümenin" yan etkisi olsa gerek...

"Maç seçmek" denilen şey kimlik kaybının "havalı" ya da ecnebi diliyle "cool" adlandırılması bugünlerde... Maç seçmiyor, kimliğinizi kaybediyorsunuz; fark ettiğinizde de iş işten geçmiş olacak... Beşiktaş kimlik kaybını hedef oryantasyonu olmayan adamları kulübün başına getirerek yaşadı. Rakiplerin bunu yaşaması ise, futbolcuya ve futbolcu çetelerine dayalı sistemle geliyor. Sanırım yaşanılan bu kimlik kaybını en iyi şekilde on yıl önce Kadıköy'e, İnönü'ye ya da Sami Yen'e gelen Anadolu takımı futbolcularına, taraftarlarına sorduğunuzda anlayacaksınız...

19 Mart 2009 Perşembe

Unutmadık, unutmayacağız...

Bir tarafta bu kulüp için çalışırken canını vermiş bir adam... Öte tarafta tesise Aşçıoğlu adını vermek için "Milyonlarca dolar harcayacağım ben bu projeye" diyen bir başkası... Hem de Fulya'nın her yerinde Aşçıoğlu yazarken...

Mimar kızınız İpek'le aynı çatı altında çalışma şansım oldu, stajer olduğum dönemde... Ne kadar olağanüstü ve ne kadar takdir gören biri olduğunu biliyorum. Bu işin bayrağını taşıyarak da nasıl bir Beşiktaşlı ve nasıl da babasının kızı olduğunu da öğretti bize... Ruhunuz şad olsun Şan Ökten... Adınız o koca gökdelenlerin yanında duruyor hala. Yüz milyonlarca dolardan çok daha kıymetlisiniz. Çocukluğundan beri parayla oynayanlar bunu öğrenememiş, ama biz öğrettik... İmzalarımızın mürekkepleri yeni yeni kuruyor, ama öğrettik...

18 Mart 2009 Çarşamba

Colin Kazım...

Üstteki hareketin anlamını bilenler muhakkak vardır. Pozitif bir işaret, bilmeyenler Flying Dutchman'den okuyabilir.

Bugün Fanatik'te açıklaması çıktı! “Beşiktaş yöneticisi Mario Berk, sürekli beni arıyor. Profesyonelim ve kariyerimi düşünmek zorundayım.” La havle deyip, konuya geçelim...

Bundan sonra Fenerbahçe kötü gittikçe, "Alex Beşiktaş'a", "Kazım Beşiktaş'a" saçmalıkları devam edecektir... Sebebi Demirören'in basiretsizliği ve anlamsız şekilde o kadar eski Fenerbahçeli'yi takıma doldurması elbette... Bugün Nobre, Rüştü ve Yusuf'un varlığından dahi huzursuzluk duyulmasının sebebi de bu.

Öte yandan, Beşiktaş'ın bir daha Fenerbahçe geçmişli adam alacağını zannetmiyorum. Rüştü ve Nobre gibi Türkiye piyasasında alternatifsiz tek futbolcuları Gökhan Gönül şu anda... Uğur, Volkan, Selçuk, Kazım gibi futbolcuların alternatifleri ise bol. Zaten Kazım'ı bu ekipten bir ayırmak lazım, Kazım'ın futbolcu olduğu bile tartışılır. Gözümde Fenerbahçe'nin geçen sene kaçan şampiyonluğunun sebebidir. Malum, İnönü'de formda Deivid'i aratmadığı için ve Chelsea'ye attığı gol sayesinde kadroda yer buldu kendisine genç adam. İnönü'de yaptığı tek iş İbrahim Üzülmez'i perişan etmekti. Bugün Rıdvan'a formayı giydirseniz, karşısına İbrahim Üzülmez'i koysanız, on kere daha perişan eder!

Olayın özünde zannediyorum, Fanatik'in Fenerli okuyucularının egolarını iyi giden Beşiktaş taraftarına karşı okşama isteği yer alıyor. Ama buna çıkıp, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün resmi sitesinden açıklama yapması sadece komik. Colin Kazım gelip, Holosko'yu mu, Tello'yu mu, Delgado'yu mu kesecek? Colin Kazım iddia ediyorum Serdar Özkan'ı bile kesemez! Zaten Fenerbahçe'nin açıklamasında da "alın bu adamı" iması içeren, "başkan gelsin konuşalım" tarzı bir yorum söz konusu. Üzerine atlamışlar demek ki... Aman uzak olsun top cambazı soytarılar Beşiktaş'ımdan...

17 Mart 2009 Salı

Marc Batta

Hatırlayanlar hatırlayacaklardır...

Nerden çıktın da aklıma geldin be adam... Vebalimiz üzerinde...

16 Mart 2009 Pazartesi

Gökhan Zan

Kimsenin sakatlanmasını istemiyorum elbette. Futbolcular ekmeklerini, sağlıklarıyla kazanıyorlar. Yıllar yılı oynasalar bile, yükselen hayat standartları ve ailelelerinin geçim dertleri ile hepsinin öyle süper hayatlar yaşamadığı da ortada... O yüzden Gökhan Zan da sakatlanmasın elbette...

Öte yandan, Gökhan Zan oynamazken Beşiktaş savunmasını, daha rahat olan Sivok'u ve inanılmaz Toraman'ı gördükçe; Gökhan Zan daha faydalı olacağı bir takıma gitsin istiyorum... Her gün daha fazla... Gönül ister ki, Gökhan Zan iyileşsin, şampiyonluğu görsün ve gitsin Beşiktaş'tan... Çünkü Gökhan Zan'ın yedekliği de problem, oynaması da.

Bugün iyi tarafımdan kalktığım için böyle konuşuyorum tabii, bilen bilir... Üç hafta sonra yine Gökhan Zan'ın üzerinden kafa vuran bir Alex görürsem, bu kadar hoşgörülü olamayacağım.

Ya tamam ya devam maçı vol.2...


İlginç ama gerçek, Beşiktaş iki haftadır "Ya tamam ya devam maçları"na mola verdi... Hatta öyle ki, kaybetmediği sürece yarışın içinde kalmayı neredeyse garantiledi...

Sivasspor maçları Beşiktaş için hep enteresan skorlarla sonuçlandı... İnönü'den biri PAF takım hikayesi ve Liverpool hüsranı ile süslü karambol ötesi bir maç biri ise Runje'nin hediyesi olmak üzere tam iki galibiyet çıkaran Sivasspor, bu senenin ilk yarısında da sonlarına doğru kontrolünü tamamen kaybettiği maçta 1 puan çıkarmayı başarmıştı... Aynı şekilde Beşiktaş da Sivas'tan hiç eli boş dönmedi. Üstelik Sivas'ta puan kaybı bile yaşamadı!

Görünen o ki, Beşiktaş zirvedeki rakiplerinden birine karşı ilk defa rahat bir şekilde sahaya çıkıyor... Yani önemli maç kazanamama baskısını atlatmak adına çok kritik bir eşiğin karşısında Beşiktaş... Denizli'nin meşhur 26. haftasına en ciddi rakiplerinin en az 4 puan önünde koşuyor. Üstelik sürpriz rakiplerinden birinin üzerine çıkıp, ona iki puan fark atmayı başardı. Bir diğerini ise kenara itip, devre dışı bırakma şansını ellerinde tutuyor.

Denizli'nin yanlışlarının ve doğrularının yanında en fazla göze çarpan ise Beşiktaşlı futbolculara kazandırdığı kazanma azmi... Sanırım aylar önce bahsettiği Şampiyonluk ihtirasını Camianın seviyesinde olmasa da yavaş yavaş yaşamaya başlıyor Beşiktaşlı futbolcular. Bunun en önemli göstergesi maçlara fırtına misali başlayan takım ve ilk on dakikaya sığan inanılmaz pozisyonlar. Soyunma odasından gerilmiş birer ok misali fırlıyor Beşiktaşlılar... Bu da taraftarın içine daha ilk dakikalarda güven aşılıyor elbette...

İlk yarıda da benzer bir performans sergileyen Beşiktaş'ın ikinci yarıdaki avantajı büyük maçları içeride oynayacak olması gerçeği. Üstelik rakiplerin sürekli sendelemesiyle, maçlara avantajlı çıkacak Beşiktaş'ın Holosko'nun bulacağı boş alanlarda rakiplerini sallaması muhtemel...

Lige verilecek arayı da hesaba katarsak, temposunu kaybetme ihtimali bulunan Beşiktaş Sivas'tan galibiyetle dönerse ligin son 9 haftalık etabına çok büyük bir avantajla başlayacak. İçeride alınacak bir Kayserispor galibiyetiyle muhtemelen rakipleriyle arasındaki farkı da onulamaz seviyede açacak... Beraberlik durumunda rakiplerini yaklaştırmak ve yarışı beşlemek adına önemli bir kayıp yaşayacak ama yine de yarışın içinde olacak. Ancak kaybederse, Sivasspor'a şampiyonluk yolunda çok önemli bir avantaj verecek ve her haftasonu en az dört maç takip ederek yaşamaya devam edecek.