30 Mayıs 2009 Cumartesi

Che ya da Feyyaz, evet...

Gecenin kör saatinde içimi korku kapladı... Uyku tutmuyor, oysa üç saat kadar sonra kalkıyor uçağım... Benim kadar heyecanlanan belki bir Beşiktaşlı futbolcu vardır umuduyla gidiyorum Denizli'ye... "Che ya da Feyyaz"dan çıkma bir sahne bu benimki...

6 yıl uzun zaman... Ondan önemlisi, böyle alışmamıştık çocukluğumuzun şampiyonluklarında... Son haftaya kalan tur ne zormuş... O yüzden olsa gerek bu kalp çarpıntısı fena geldi.

Bir de acaip bir hikayesi olacak bu şampiyonluğun; Ertuğrul'la, Metalist'le, İbrahim Üzülmez'le, Ernst, Denizli ile şekillenen; içinde İnönü'deki Ankaraspor kabusunu, Antalya deplasmanındaki müthiş geri dönüşü, Trabzon'u o yarı sahaya boğup, diş geçiremeyişimizi içeren, Kupa Finali'nde 85. dakikayi biz bize geçtiğimiz güzel İzmir akşamıyla süslenen, kendi adıma yenilsen de yensen de vesilesiyle semtte, kapalıda kah derdini bana anlatan, kah sofrasına davet eden, kah gelip sarılanlarıyla iyice özel hale gelen cok renkli bir hikaye... Dubleyi, Sivasspor'u, hatta Bülent Uygun'u ve hatta bizim maçlarda coşan Güiza'yi anlatacağız çocuklarımıza, çok hikayemiz var... Yeter ki güzel bitsin yarın, dolaplarımıza, unutmalık sezonların arasına kaldırmayalım 2009'un şampiyonluk yürüyüşünü...

Şampiyon olacağız Beşiktaşım bu sene;

Koyduk işte Cimbomboma Fener'e

Gel bu sene son verelim dertlere...

28 Mayıs 2009 Perşembe

Beşiktaş'ta Tükenen Genç Yetenekler...

Arşivlerimi araştırıp, bir fotoğraf buldum... Bir kaç genç sayacağım şimdi... 2006 yılının yaz aylarında bu takımın umudu olan gençler bunlar, Tigana'nın elinde...

1) Burak Yılmaz: İlk haftalarda pırıl pırıl bir ışık saçtı bu genç çocuk... Sağ kanatta yıllardır süren özlemi söndürecek, sürati ve ortalarıyla herkesi kendine hayran bırakacaktı... Olmadı, Fenerbahçe'de sürünmeye devam ediyor...

2) Mehmet Sedef: Ne olduğu belli değil, o güne kadar arada yedekten girip oynuyordu. Bir ara kendisini sol bek sandık, rakiplerin ayaklarını ellerine tutuşturunca kasap olduğunu anladık...

3) Gökhan Güleç: O dönemde Türkiye Kupası'nı Beşiktaş'a kazandıran form durumu ve geleceğe dönük potansiyeli parmak ısırtan genç oyuncu takımdan hızla koptu... Bursaspor'da silik bir görüntü çiziyor.

4) Serdar Kurtuluş: İlk yılında orta sahada dinamo gibi çalışan genç çocuk, sakatlıkları sonrası gözden düştü. Sağ beke geçtikten sonra da uğursuzluklar yakasını bırakmadı. Yedek kulübesindeki koltuğunu Lazboy'dan baba koltuğuyla değiştirdiği söyleniyor. Gönlünde bir kulüp, idealinde de Emre Belözoğlu varmış...

5) ve İbrahim Toraman: 2008-2009 sezonu başında terlik kavgası sonucu kaptanlık elinden alındı. Satış listesine konuldu... Satılmadı, affedildi... Şimdilik başına gelen en kötü şey bu...

İŞTE BÜTÜN BU OLANLARIN SEBEBİ BENİM! AHANDA İSPATI:

Fotoğraf çekilirken arkadaşıma şunu söylüyorum: "5 yıl sonranın şampiyon kadrosu bu işte"... Burak ve Serdar "Sağolasın abi" diyorlar ve geçip gidiyorlar...

Sonuç: Havaalanında bir daha Beşiktaş'a denk gelirsem, yolumu değiştireceğim...

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Mağlup oldu bu yolda galip...

Dün gece maçtan çıktığımda mutlu olamadım. Takım iyi oynamadı belki, ama kazanacak kadar oynadı. Kazanacağından daha fazlasını atabilecek kadar da oynadı. Hatta çok iyi ileri çıktığı dakikalar da oldu. Ağır kanlı kalan bir rakibe karşı penetre ederek, delici hamleler yaptı özellikle ilk yarının başında... Ama ben mutsuzdum. Sebebi maalesef, şu güzel gecenin içine eden hakemdi...

2004 yılında oynanan Beşiktaş - Samsunspor maçını sadece "Kırmızı kartların hepsi çok doğruydu" ekseninde tartışanlar varsa, lütfen yazının buradan sonrasını okumasınlar...

2004 yılının Ocak ayında Lig TV'de maçın tekrarını izlediğimde, özetleri izlediğimde ne kadar şaşkın vaziyette kaldığımı atlamamalıyım... Maçı stadyumda izleyen herhangi bir insanın o ruh halinden çıkması imkansızdır; kaldı ki o maçı kaybeden Beşiktaş da hala liderdi; işlerin iyi gidiyor olması bir şeylerin üzerine sünger çektirmemeli... Dün geceye çektirmemesi gerektiği gibi... Ben 2004'ün o soğuk ve karlı gününde, "Yavaş olsana sen" diyen bir adam gördüm sahada... Canımıza okuyan, "yeter senin başarıların" diyen, takımı çıkmaza çeken... Bunu maçın ilk 20 dakikasında da gördüm; gel gör ki Lig TV görmemişti... Pozisyonların tekrarları dahi verilmedi. Yayın yapan kanallara özetler gollerden ve kırmızı kartlardan ibaret setler halinde geçildi. İş Beşiktaş'ın başına patladı.

Dünkü maç öncesinde Galatasaraylı arkadaşlara ilk yarıdaki maçın katledildiğini söylediğimizde, Delgado'ya gösterilen kırmızı karttan yola çıkıyorlar, ve tabii ki beni şaşırtıyorlar... Çünkü Delgado'ya sarı kart gösterilen pozisyonun sebebi, Delgado'nun ilk sarı kartında yaptığı hareketi ikinci defa yapan adama kart gösterilmemesine karşılık tarzanca verdiği tepkidir... Zaten biz o kartta dahi değiliz..! Biz o maçtan altı-yedi hafta önce verilmeyen bir golümüzün karbon kopyası kalemize sarı kırmızılı takım tarafından atıldığında santraya koşan zihniyete karşıyız... Dün verilmeyen penaltıları da "ne oldu ki, şampiyon olduk" diye geçiştiremeyiz, çünkü biz taraftarız; bugünümüzü oluşturan da dünümüzdür... Çok değil, altı ay önce "Beşiktaş kümeye" noktasında verilen iki penaltıyla dünkü pozisyonları kıyaslama hakkımız da olmalı değil mi? Ya da daha on gün önce verilen anormal komik bir penaltı var alehimize... O sırada gülüp, eğleniyoruz ama Fenerli arkadaşların da dediği gibi, tarih maalesef 4-1 değil, 4-2 yazacak o maçı... Bu kadar kolay mıdır Beşiktaş'a karşı penaltı çalmak? Fenerbahçe'ye zor penaltı veriliyor diyoruz, ben de katılıyorum çoğu zaman, ama o penaltı Beşiktaş'a karşıysa cart diye çalınıyor işte... Bahsettiğimiz de bundan ibaret zaten...

Beşiktaş üç büyükler içinde daha az eşit olduğu için, ve ona karşı düdük çalındığında kıyametler koparılmadığı için ezilen konumunda kalıyor, örneğin Sivasspor'dan daha çok eziliyor bu çarkın içinde... Kalan 15 takıma -Eskişehir hariç, çok hakları yendi- özeniyorum çoğu zaman... Daha enteresanı, içerideki Beşiktaş maçları hakem için daha bir gövde gösterisine dönüşüyor... Hakemler kahraman ilan ediliyor, zaten Lig TV maçı yayınlarken kırmızı kartları, maçı doğrayan faulleri gösterip çaldıkça, penaltıları atlayıp, düşürülen siyah beyazlının yanına elinde sarı kartla koştukça, maç sonunda ortaya çıkan hakem eskisi Süper Kahraman ilan ediyor o maçın hakemini... Biz dişimizi sıka sıka kırarak eve dönerken...

Ben, bir oyuncumun kart gösterecek hakemi ayağına çağırdığını görmek istemiyorum. Ayrıcalık istemiyorum. Benim golümü saymıyorsan, aynı pozisyonda sarı kırmızılınınkini de sayma diyorum. Ona verdiğin penaltıyı bana da ver diyorum. Çifte standart sistemine karşıyım. Çifte standardın avantajlı tarafında olduğum sanrısının herkesi sarmasına daha da karşıyım ben... Siyah-Beyaz'a alerjiniz varsa, arkanızda bırakıp gelin artık; yeter....

24 Mayıs 2009 Pazar

Sahaya Bakış

Teker teker cagırıyoruz, hep beraber geliyorlar. Tello diyoruz beraber geliyorlar, Bobo diyoruz beraber geliyorlar, Rustu diyoruz, beraber geliyorlar... Kazansınlar ya da keybetsinler, haftaya bu çocukların peşinden Denizli yolları gözüktü bize. Bu forma böylesini özleyeli çok oldu...

17 Mayıs 2009 Pazar

Türkiye Kupası Yine Fenerbahçe'nin...

Fenerbahçe resmi web sitesinin editörü çok muhtemel ki Galatasaraylı... O olmadı, biraz muzip bir Beşiktaşlı... Alenen camiayla kafa bulmuş...

"25 Milyon"luk camiadan 250 kişinin takip ettiği bir spor dalında alınan Türkiye Kupası Fenerbahçe'nin resmi web sitesinin girişine işte böyle konulmuş...

14 Mayıs 2009 Perşembe

13 Mayıs'ın Hikayesi, 3 Yıl Sonra Buluşmak Üzere...

Şununla başlayalım... Beyaz forma siyah şort, muhteşem!

Ayağımızda Atatürk Stadı'nın tozuyla yazalım ki, unutup harcamayalım güzel anılarımızı...

Üç sene öncenin keyfini özlediğimizden, koşarak gitmek istedik güzel şehir İzmir'e, onun yerine birikmiş millerimizi değerlendirip uçakla gidelim dedik... Uğur olsun diye, böyle maçlardan önce forma, t-shirt vs almak lazımdı, gittik aldık ve tabii ki geciktik... Uçağa son çağrıda yetişip İzmir'e gidiverdik... İzmir'de beklediğimiz şahane ortamın demosu uçaktaydı, bir sürü Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı, bir de Lig TV ekibiyle İzmir'e yolumuzu aldık... İzmir'de Krasotkin ile buluşup, hemen Kordon'a Balık Pişiricisi Veli Usta'mıza yollandık.

Kordon'da Erman Toroğlu'ndan Metin Aşık'a hatta Bülent Uygun çakması bir şahsiyete kadar bir sürü ünlüyle karşılaştığımız gibi, blog camiasından arkadaşlarımızla da görüştük. Şairler Parkı'ndan Marmara ve Ege, ayrıca blogumuzu müdavimi Taksim Kordon'u inleten grubun neferleriydi :) Yine NTV Spor'da Yenilsen de Yensen de ekibinden Evren, Cem ve Bağış Erten'le de az biraz hoşbeş edip, Kordon'un o müthiş keyfini sürdük. İki taraftan da bir kaç hıyar küfür edip ortamı germe çabasına giriştiyse de, herkes İzmir'in o tembel keyfine kendini kaptırdığından ve rakısını yudumlamanın peşine düştüğünden tatsızlık yaşanmadı. Bilakis, şahane fotoğraflar verdi iki taraf da, yakalamasını bilene tabii... Aşağıdaki fotoğrafta maçtan ne kadar emin olduğumu gözlemlemek mümkün...

Balığın tadına birayla cila yapalım deyip, Beşiktaşlıların doldurduğu bir kordon mekanına girdik. Orda biraz semt havası yaşadık ve güzel güzel tezahüratımızı yaptık... Karma mekanların aksine, Fener'le ikili ilişkimizden de bahsetme imkanı bulunca maçın havasına giriverdik... Sonrasında bulunmaz İzmir taksilerinden birine atladık ama ne taksi... İçi mis gibi Gio Armani kokan şahane bir araç... Yolda taksi bulamayan iki arkadaşı da aldık araca, sağolsunlar neşelendirdiler bizi, ordan da 4 gollü tahminler gelince, iyice motive olduk tabii... Bazen insanın içinden geçeni başkasının da söylemesi lazım...

Dört gün önce Ankara deplasmanına gidip, 4 golle lider döndük İstanbul'a. O maçtan sonra dün NTV Spor'da gollü biter, 4-2 veya 4-3 deyince sağolsun pek itibar etmedi arkadaşlar ama takımda gördüğümüz ışık, Bobo'nun Nobre tehditi karşısında yeniden hareketlenmiş oyunu ve Delgado'nun muhtemel yokluğu bir şekilde maçın gollü geçeceğini müjdeliyordu... Hakem de maçı alamayınca, bari şu çocuğun tahmini tutsun deyip, penaltı uydurunca tahmin ettiğimiz skoru getirdi sağolsun... Neticede ikinci yarıda sahadan sildiğimiz Fenerbahçe'ye fena bir hüsran yaşattık...

Maalesef bu stadın nasıl bir akustiği varsa, kale arkasında bağıranlar semtten Üsküdar'a sesini duyurmaya çalışanlar gibi kaldılar. Üç sene önce olduğu gibi, bu uzak mesafe tezahüratını yine beceremedik. Dolayısıyla seyircilerin maça hiç bir etkisi olamadı. Ama skorun getirisi ve şampiyonluk motivasyonuyla Fener taraftarıyla kıyaslanamayacak kadar iyi gürültü çıkardık İzmir'de... Zaten Fenerbahçe taraftarı 25-30 dakikayı "Hadi kapılara yollanalım yavaştan" psikolojisiyle geçirince, pek seslerini duyamadık... Duyacağımız vardıysa da o mesafeden ses duyulacak gibi değildi...

İnönü'den uzakta geçen son 120 dakikada - ki bu 120 dakikayı Delgado'suz oynadı Beşiktaş - 7 gol atınca ve tanımadığımız onbeş yirmi adamla sürekli sarılıp durunca bir sakatlık olacağı belliydi... Ankara'da puromuzla birilerini yakacaktık, atlattık; burda elimizi tırnaklayıvermişler; anlayamadık kim yaptı... Sanırım arkadaki 70'lik amca gitarist tırnağı sahibiydi...

Bundan bahsetmek lazım, bir sürü adamla samimi olduk iki büyükşehire yapılan iki yolculukta... Futbol biraz da bundan dolayı güzel heralde... Benim kadar kişisel alanına meraklı adam bile önüne gelene sarılıyorsa futbol hakikattan şahane oyundur arkadaş...

Program dolayısıyla tribünde tanınma hadisesi enteresan olmaya başladı... Kordon'da ve stad çıkışında yine tanıyan arkadaşlar oldu. Kordon'dakini anladım da, o çıkıştaki arkadaşa Krasotkin'le hayret ettik açıkçası... Zifiri karanlıkta nerden tanıdın be arkadaş... Sanırım alnımızın çevresinde kalmayan saçlarla ve göbeğimizin kapladığı alanla ilgisi var bunun...

Dönüş uçağı daha da keyifli oldu tabii. 1.30 uçağını Beşiktaşlılar baskın şekilde kaplamıştı, o ayrı konu. Sabiha Gökçen'e gidecek uçak için Fenerliler baya bi bekledi futbolcularını, elbette biz de... Ama maalesef VIP'den kaçırmışlar topçuları... Yoksa yüz ifadelerini keyifle paylaşırdık...

Maç içinde arayan tathar'a "senin totemine ölürüm be" diyorum... Sesini duyamadım pek, kusura bakmasın... Maç sonrası arayıp, semtin sesini dinleten Freak'e ise sonsuz teşekkür diyelim...

Unutmadan, maçta Bobo'nun attığı ilk golü bizim mekanın önünden geçip küfür ede ede bağıran Fenerli hıyar arkadaşa hediye ediyorum. Bobo'nun ikinci golünü ise bu sene yeterince mutlu ettiğimiz okçu Küçük Emrah'a, Yusuf'un golünü uçakta Cordoba'nın şike yaptığı iddiasına girecek kadar çene ishaline yakalanmış, ve hemen ardından ağzının payını verdiğim Fenerli amcaya armağan ediyorum... Holosko'nun golünü çok beğendim, onu haftaya Pazar yeniden sahaya koymak üzere kendime saklıyorum ve maç keyfimi 04 itibariyle noktalıyorum...

Siyah Ulan!

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Maç Öncesi, 29. dakika, ve tabii ki sonrası...

Üç yıldır, her dakikası ömür gibi geçen bir maç izlememiştim... Böylesi bir maçtan sonra dağ başından bizi alıp, Ankara'ya geri götüren tathar'a ve misafirperverliğine teşekkür edelim... Blogumuzun sonucunda ortaya çıkan küçük klanımızın tadı tarifsiz oldu... Ayrıca Buz Gibi Gol'den Aguila Negra'ya da hataya mahal vermeyen süper yol tarifinden dolayı teşekkür etmek lazım... Dağ başındaki stad ancak böyle bulunabilirdi...

Maç öncesiyle başlamalı ki, nereden nereye geldiğimiz anlaşılsın... Stada ulaşınca içeriye girmemiz ve bize ayrılan 950 kişilik bölümde yerimizi almamız yaklaşık 1 dakika sürdü... Etraftaki satıcıların taraftardan fazla olması biraz bizi üzdü, eminim satıcıları da üzmüştür... Buna ayrıca, başka bir postta değineceğim...

Stada takım geldiğinde saat yanılmıyorsam 17.30 civarıydı... Sahada dolaşmaya başladıklarında bize ayrılan bölümde 200 kişi kadardık... Tam da düşündüğüm gibiydi yani... Ankara - Beşiktaş'ın kalesi - bile sahip çıkmamıştı takıma... Dejavu gibi, liderliği kaybettiğimiz Belediye (İBB) maçının bir kopyasıydı bu beklenen hayal kırıklığı...

Takım sahaya çıktı, orta sahaya kadar yürüdü, çağırmamıza rağmen gelmediler tribüne... Belki duymadılar bile. O an yüzlerinden, jestlerinden anladık başımıza geleni... Geçen haftanın ateşli tribünü yalnız bırakmıştı onları. Maça neredeyse bir saat kalmıştı, ve daha 950 kişilik bölüm bile - ki biletler bitmişti - dolmamıştı... Futbolcular profesyonelliklerinden yine vazgeçmiş ve havlu atmışlardı, zaten maça da böyle çıktılar...

İlk 29 dakika takımın kırılgan psikolojisine içimden söverek ve Sivas'tan gelen 0-2'nin heyecanıyla dışımdan boğazımı yırtarak geçti benim için... Beşiktaş için ise, iplerini çözüp, MacGyver misali o iplerden bir zafer çıkarma çabası gözlemleniyordu sahada... Üstelik sadece iki topçuda vardı bu gayret; Toraman ve sürpriz hırs küpü Cisse'de... Maalesef bu heyecanlı oyunları takımın psikolojisini doğrultmaya yeterli olmadı... Tam bizler bu takımın tek ilacı bir şans golü derken, Delgado ölümcül top kayıplarını affettiren o golü Holosko'ya attırdı... İşler değişmeye başlayacaktı... Bu golün getirdiği patlama bu sefer Toraman ve Cisse'nin mücadelesini takıma zerk etme imkanı doğurdu, önemi büyüktü...

Sonrası o kadar yavaş geçti ki o tribünde, sanki bütün sezon izlediğim maçları üst üste tek maçta izlemiş gibiyim... O yüzden anlatıp kimseyi sıkmamak lazım... Tek paragrafa sıkıştırmak gerekirse, 1-1'e rağmen tribünde maçın döneceğine inanmayan yoktu. Zaten takım her şeye rağmen doğru dizilişle oynadığında yeterli pozisyon buluyor. Ankaraspor'un 3 pozisyonuna karşılık bizim dizlerimizi dövdüğümüz 5 pozisyon hatırlıyorum. Bunlara goller dahil değil... Dolayısıyla, kötü başladığımıza evet, ama kötü oynadığımıza hayır diyorum... Bobo kaçırdığı gollere rağmen, maç boyu çok iyi boğuştu, beni de fena şaşırttı... Kazanmak için yeterli derecede iyiydi. Cisse ve Toraman mükemmeldi... Küllerimizden alevlenip, liderliğe şahlanışımızı futbolcuların yükselişleriyle yaşamak ise çok özeldi... Maç sonu formaları atanların yüz ifadesi maç öncesi sahayı gezdikleri dakikalarda gösterdiklerinin aksine bizim için alınan liderlikten çok daha fazlasını anlatıyordu... Umarım Kupa Finali'ne de benim kadar inanıyorlardır...

Kısa bir kaç not:
* Stadyumda satılan suların son kullanma tarihi geçmişti ve içlerinde yaratıklar geziniyordu... Gerçekten abartmıyorum... Biz bu suyu içtik, bağırabilmeye devam etmek için... İçtik ama Sayın İMG'e fena küfür ettik. Sanırım Beşiktaş taraftarından toptan kurtulmaya çalışıyorlar... İnönü'de de sulara dikkat etmek lazım... Coca Cola da uyumasın, Damla Su resmen tarihi geçmiş şekilde Yenikent Asaş Stadı'nda satılıyor...

* Maça girince tribünden iki kişi selam verdiler, ben de hemen tabii tathar ve kuzeni zannettim onları... Sonradan anladık ki programı izleyenlermiş. Blogu da takip ediyorlarmış, isimlerini öğrenemedik sağolsunlar okuyorlarsa...

* Onlar dışında tanıyanlardan birinin Jessie'ye selamı var, tahmin edileceği üzere bu arkadaş Tello'cuydu...

* Tello 4. golü atarken tribünde 8-10 kişi Rıdvan kesildik... Herkes farklı cümlelerle Tello'nun koşusunu sezdi ve gol olacağını iddia etti, nitekim bildi de... O ne kadar inançlı bir koşu idi, o nasıl manalı bir koşu idi Tello, seni dinlendirici özel bir rotasyon yaratmalı Beşiktaş...

* tathar'a teşekkür ettik ama onunla bitirmek de lazım. Çarşamba totemi için en büyük güvencemiz sensin... İzmir yollarından boynu bükük döndürme bizi, ölmeden mezara koyma bizi... Galatasaray maçına da bekliyoruz...

8 Mayıs 2009 Cuma

32. Hafta: Ne Olacak Şimdi?

32. Hafta çok enteresan bir fikstüre gebe...

Çok önemli üç gerçek var:

1) Ankara'nın ligde dört takımı var. 32. haftada ikisi içeride oynuyor. Hacettepe ve Ankaragücü...

2) Son dört haftada haksız rekabete ve şaibeye yol açmamak adına maçlar aynı saatte oynatılıyor...

3) 32. haftada hem Beşiktaş hem Sivasspor şampiyonluk yolunda Ankara takımlarına, üstelik ikisi de 19 Mayıs'ın suni çimlerinde oynayan takımlarına, konuk oluyorlar.

Maçların farklı saatlerde oynatılması tartışılamaz, işin içinde Ankaragücü var... Bir maç Yenikent'e alınabilir; o durumda da Suni değil, Doğal çimde oynanma durumu var. Bu avantaja dönüşebilir bir takım için... Burada avantajlı yerde olan kazanır, diğeri kaybederse, büyük olay var; savaş çıkar. Doğal çimde mesela Beşiktaş kazansa Sivas delirecek, aksi durumda ise Beşiktaş... Ankaragücü kazanır, ligde kalırsa mesela doğal çimde, düşen takım ortalığı kavuracak.

Federasyonun işi çok zor...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Neden geldiler?

Gökhan Zan Beşiktaş'ın stoperiyken, Delgado takımın yıldızıyken 5 Fenerbahçe maçı kaybetmiştik, altı oldu... Hayırlısı olsun...