18 Ağustos 2009 Salı

Alışkanlıklar

Beşiktaş 3. resmi maçını yaptı bugün. Bu maçların sadece birini canlı izleyebildim. Dolayısıyla, takıma hala edindiğim fikirleri teyit edecek kadar hakim olamayacağımı düşünüyorum. TV başında anlayabildiklerimi yazayım...

Bir kere Beşiktaş'ın 4-3-3 oynadığını kaleci vuruşundaki dizilişi ya da santradaki dizilişi görmeden söylemek mümkün. Nedeni basit, gerideki dörtlü, önündeki üçlü ve özellikle de en öndeki üçlü tamamen kopuk oynuyor. Normal bir maçta enerjisinin %30-%40'ını defansif olarak harcayan Nobre, sık sık kanat savunmasında gördüğümüz Holosko bile tamamen kendilerini ileri üçlünün görünmez sınırlarına kilitliyorlar. Bu dizilişe yapılan ilk ihanet budur. Nitekim 4-3-3 kendi dinamikleri gereği oyunu daha kısa bir alanda oynama zorunluluğu getirir ve oynatır da... Şu an bu aşamada değiliz.

Savunma tarafında Beşiktaş'ın derdi yok. Olabilecek tek derdi kart bağımlısı Toraman ve Sivok ikilisinin aynı anda takımda olmaması olabilir. Bunun dışında, Beşiktaş'ın yıllar sonra savunmada kaliteli alternatifleri var. Sol bekte olsun, sağ bekte olsun farklı senaryolara göre dörtlü bir blok kurabiliyorsunuz. Ha bu alternatiflerden biri eğer Ali Zitouni'den korkup İsmail'i kesmekse ben işte orada yokum. İsmail Antalyaspor'a karşı oynamayacaksa kime karşı oynayacak? Ya da Maicon'un domine edeceği sağ kanadın karşısına bu adamı Şampiyonlar Ligi'nde hangi tecrübeyle oynatacaksınız? Eğer oynatmayacaksak, zaten problemimiz daha büyük demektir...

Savunmanın hücuma katkısına baktığımızda ise Erhan'ın uzun pas trafikleri sonunda kanat bindirmesini ve Üzülmez'in Yalçın'dan kafa yediği pozisyondaki çıkışını görüyoruz. Fazlasının olmaması bugün oynadığımız dizilişin inkarıdır. Sanırım bu durumun müsebbibi Fatih Ceylan ve Ali Zitouni'ye karşı alınmış defansif rollerdi. Hatta ilk yarıdaki bir pozisyonda soldan Fink'in İbrahim'e uzun uzun bakışını ve İbrahim'in ileri çıkmaması sonucunda da vazgeçip ortaya dönüşünü görünce Denizli'nin iki bekini de sıkı sıkı tembihlediğini düşünmeye başladım. Neticede, eğer kanat oyuncularınıza 4-3-3 dizilişinde %100 defansif roller biçtiyseniz, maça zaten hücumdan %20 kaybederek başlıyorsunuz...

Orta sahada Fink ve Ernst savunmadan üstte bahsettiğimiz çıkışlar olmayınca, yanlarındaki Tello 60 dakika boyunca savunmadan aldığı ilk topları ısrarla olumsuz kullanınca, hatta ayağından doğrudan rakibe verince standart performanslarıyla oynamalarına rağmen tüm TV programlarında kaçınılmaz şekilde "Düz Oyuncu" olarak nitelendirilmeye başladılar bile... Hatta Rıdvan Dilmen Ernst'i hayatında ilk defa gören bir insanmışçasına yorumlar yaparak bizi şaşırttığı günlerden Bobo'yu naylon olarak nitelendirip, Arsenal'in hücum gücünü zayıf bulduğu günlere, yani özüne dönüş sinyalleri verdi... Oysa ilk yarıda Fink'in kılpayı ofsayta düştüğü pozisyondaki ver kaçını hatırlarsak, ya da Ernst'in top ayağında beklediği ve her defasında kalitesi doğrultusunda en doğru yere kullandığı pasları düşünürsek, bu takımın bir oyun standardına ulaşmak için bu iki adamda sonuna kadar ısrarcı olması gerektiğini görüyoruz... Oyuna sadece Ernst'le başlamış bir Beşiktaş, örneğin Uğur'un daha önce şahit olduğumuz ilk 11 performansıyla ya da Yusuf'un maç başı performansıyla oyunun kontrolünü tamamen Antalyaspor'a bırakabilirdi. Bunu engelleyen faktör orta sahadaki direncin tıpkı savunmadaki gibi üst düzeyde ve rakipten gömlek gömlek üstün olmasıydı.

Tello'ya ayrı bir paragraf açmalı. 60 dakika sadece top kaybederek, yanlış tercihler yaparak saç baş yoldurduğu maçta müthiş son 30 dakika performansıyla Türk Tipi 10 numara mertebesine yükseldiğini artık kanıtladı. Artık rahatça üç maç yatıp, iki maç oynayarak orta sahadaki rolünü devam ettirebilir. Geyiği bir yana bırakırsak, Tello ikinci yarının sonundaki performansıyla ve oyun karakteriyle aslında 4-4-2'nin solunda ne kadar etkili olacağını bir kez daha gösterdi. Orta sahadan rakip kaleye çekilecek düz bir çizgi üzerinde çok iyi dripling yapan Tello daha önce de üstlendiği kanat oyuncusu rolünde de son derece iyi olacaktır, eminim...

Forvette Nihat her gün bir adım ileri gidiyor. Yeterli mi? Tabii ki değil... Eminim benim gibi pek çoğunuz Holosko'ya çıkardığı golle sonuçlanan pozisyonda şut kullanacağını düşünmüşsünüzdür. İşte Nihat'ın en büyük derdi "geri gelen yıldız" olarak kendini yeniden ispat çabası olacak. Bu problemi aştığında, fizik problemlerini aşmasından çok daha fazla yol kat etmiş bir Nihat olacak elbette...

Nobre de Bobo da bugün çok kötülerdi. Bobo solda da ortada da kötüydü, Nobre de oynadığı bölümde alıştığımızın aksine son derece hareketsizdi. Bunların hepsi takımın dizilişine ihanet elbette. Nobre ortada hareketsiz, Bobo solda laf olsun diye oynuyor, Nihat sağda kendini ispat çabasında derken rakip ceza sahası önüne kadar rahat gelen Beşiktaş tam etkili olacağı bölgede bütün etkinliğini kaybediveriyor. Bu durum da ister istemez bir Sergen, bir Yusuf, bir Delgado ve bugün olduğu gibi bir Tello isteği uyandırıyor herkeste... O yüzden 10 numara konuşulup duruyor. Oysa, sıkıntının 10 numara olmadığı o kadar açık ki! Fizik olarak yetersizseniz, mental olarak güçsüz ve odaksızsanız arkanızda 10 numara olarak kim olursa olsun, hatta hadi Deco olsun verimli olamazsınız.

Beşiktaş alışkanlıklarını kırmak zorunda. Sisteminin tıkandığı anda Nobre'ye top şişirmeye başlayan, 10 numaranın çıkıp, mucizelere imza atarak maç kazandırmasına ümit bağlayan bir takım olamazsınız, olmamalısınız. Sergen'in kötü oynadığı ve kariyerinin belki de %70'ini oluşturan maçları hatırlayın, nasıl çekilmez maçlar olduklarını düşünün. Bugün tanımlanan en iyi 10 numara Sergen'den daha iyi mi olacak? Ya da Alex gibi inanılmaz bir istatistik canavarının takımınızda olmasını gerçekten isteyip istemediğinizi düşünün. "Biz futbol oynamayı beceremedik, kurtar bizi 10 numara" mantığından kurtulmak için çok kritik bir eşikteyiz. Takımın kondüsyonu bu maçta olduğu gibi yükselmeye devam ettikçe, Bobo ve Nihat mental problemlerini aştıkça ve sakatlar iyileştikçe daha iyi olacağız. Israrcı olacağımız şey futbol oynamak olsun, bu yeter.

Hiç yorum yok: